AŞIRI TUTUCULUK VE KÖKTENDİNCİLİK

0
106

Bilimcilik ve ideolojiler bunalımı XX. yy’in son otuz yılı içinde bir anlam bunalı­mını beraberinde getirdi. O zamana kadar insanlık tarihindeki evrimin motoru sayılmış olan rasyonalizmin sorgulanmasına başlan­masından sonra, hem hayat şartlarının dü­zelmesine hem de evrene egemen olmaya yol açacağı sanılan sürekli ilerleme inancı sarsılmaya başlayınca, tarih felsefesi inancı da sarsıldı. Paradoksal bir biçimde, laikleş­me dine karşı yeniden ilgi uyandırdı ve bu arada radikal dinci akımlar aşın bir tutuculu­ğa ve kökten dinciliğe yöneldi.

Aşırı tutuculuk özellikle Katolikliğe özgü bir davranış olarak kendini gösterdi. XX.yy’in ikinci yarısında ortaya çıktı ve Avru­pa’ya yayılarak 1970 ile 1990 arasında, İkinci Vatikan Konsili’nin kararlarına karşı çıkma biçimini aldı. Kökten dincilik (fundamentalizm) ise yüzyılın başında ABD Protestanları arasında ortaya çıkmış ve li­beralizme, sosyal angajmana ve bilimin egemenliğine karşı cephe almıştı. Kitabı Mukaddes metinlerinin yorumu bu hareketin kaynağını oluşturur. Kökten dinciler, farklı ölçülerde, Kitabı Mukaddes’i harfi­yen yorumlar. Aşın tutuculuk Kilise gele­neklerine, kökten dincilik ise kurucu metin­lere dayanarak dini değerleri savunmayı amaçlar.

ORTAÇAG’DAN REFORMA

İkona meselesi ve resim kırma savaşı Hı­ristiyan Doğu’da VIII. yy’da patlak verdi. Bizans’ta, ikonalara tapınmayı reddedenler Meryem ve İsa’nın resimlerinin yapılması­nı kabul ediyor ama bunlara tapılmasını, Tevrat’ın bir yasağına dayanarak putperest­lik sayıyorlardı. Kavgalarını yine hıristoloji adına yürütüyorlardı ama, aslında, Musevilikten ve Müslümanlıktan da etkilenmiş­lerdi. İkona düşmanları iki imparatorun da desteğini kazandı. Buna rağmen, 787′de toplanan İznik Konsili «tecessüm ikonalara kutsayıcı bir nitelik verir» diyerek, ikonala­rın dini değerini tasdik etti.

İkona kırma savaşı IX. yy’da yeniden alevlendi. 843′te, ikona düşmanları sapkın ilan edilince, savaşı kesinlikle kaybettiler. Hıristoloji konusundaki çeşitli fikir ayrılık­larından ortaya çıkan bu belli başlı sapkın­lıklardan başka, Hıristiyan Doğu’da birçok yeni mezhep türedi. Örneğin her türlü ayin ve dini töreni reddeden ve aşırı bir çilecilik yanlısı olan Paulusçular. Anadolu’da bir­çok askerin Paulusçuluğu benimsemesi, si­yasi muhalefet haline gelmiş bir mezhep sapkınlığının bariz bir örneğidir.

Kapadokya’da ortaya çıkan Messalianizm, mistik ve coşkulu bir öğretidir. İba­detlerinin esasını dua teşkil eder; Kilise’nin ayin ve törenlerini reddederek Tanrı’yla doğrudan buluşmayı amaçlar. Bu mezhebin mensupları bazen piskoposları ve papazları bile tanımamışlardır. X. yy’dan itibaren, kozmogonik (evrendoğumsal) bir öğretiye sahip ve birtakım özel ayinlerle girilen Bul­gar Bogomil mezhebi ortaya çıktı.

Hıristi­yan Batı’da, «bin yılı»ndan sonra ortaya çı­kan sapkın mezhepler her şeyden önce ege­men ideolojiye bir tepkidir. Saf (ilk) Hıris­tiyanlığa dönmeyi hayal eden ütopyalardır. Şüphesiz en önemlisi, XIII. yy’da Fran­sa’da Languedoc bölgesinde büyük etkisi görülen Katar mezhebidir. Bogomil mezhebiyle çok yakındır. Ama, İyi Tanrı-Kötü Tanrı ayrımı yapan ve Katolik Kilisesi ‘ni cismani, yani kötü gören Katarların geliş­miş bir ruhani hiyerarşisi («kusursuzlar») vardır. Albililere karşı yürütülen haçlı sefe­rinin başarısına rağmen, Katar mezhebi uzun süre tutunabilmiştir.

İlk engizisyon mahkemesi 1232′de ku­ruldu. Dominikenlerin teşkil ettiği bu mahkemelerin görevi sapkınları bulmak, sorgulamak (1254′te işkence de yasallaş­mıştır) ve suçluları devlet yetkililerine teslim etmekti. Sapkınlığın cezası yakıla­rak ölümdü. Bir diğer önemli sapkın mez­hep de Joachim de Flöre’dan esinlenmiş, adillerin egemen olacağı ebedi İncil (müj­de) gününü bekleyen bir öğretiydi. Ortaçağ’ın sonunda başka birçok sapkın mez­hep ortaya çıktı. İngiliz Wycliffe din adamlarını ve dini ayinleri reddetti.

1382′de mahkûm edilen bu öğreti Praglı Jan Hus’u etkiledi. Kilise’yi tanımasına ve kabul etmesine rağmen, Hus’un öğreti­sinde milliyetçi karakter ağır bastı. Hus’un 1415′te ateşe atılarak öldürülme­sinden sonra, Çekler Kilise’ye ve Germen imparatorlarına karşı isyan etti.

Katolik Kilisesi tarafından kendileri de sapkınlıkla suçlanan XVI. yy’ın ilk re­formcu din adamları, Kutsal Kitaplar’a aykırı buldukları fikirleri sapkınlıkla suç­ladılar ve Hıristiyan adaletinin bu «kâfir­ler»! cezalandırmasını istedi. Hatta Cal­vin kılıçla idam cezasını savundu.

Ama, XVIII. yy’da Protestanlar, Katolikliğin mirası dedikleri, sapkınlık kavramını dahi reddetti. Ama pek çok Protestan bu görü­şü benimsemedi. Katolik dünyasındaysa, Papalık, 1824′ten itibaren, «sapkınlık» kavramından vazgeçmiş, resmi dilde «Akatolik» (yani «Katolik olmayan») ke­limesini kullanmaya başlamıştı. Ama sap­kınlık suçu hâlâ Kilise yasalarında tarif edilen bir kavram olarak yer almaktadır.

Read More about BATI DIŞINDAKİ HIRİSTİYANLIK AKIMLARI

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz