Mevlânâ Alâeddin: Esved Hoca demekle bilinir. İlm-i usûlde (metodoloji) Muğni’l-Lebîb adlı kitabı yazmış ve şerh etmiştir. Gerçekten de güzel açıklamıştır. Kitâb-ı Vikaye’ye de güzel bir şerhi vardır.
Mevlânâ Cendereli Kara Halil: Osmanoğulları devletinde ilk defa Orhan Gazi bunları Anadolu kadıaskeri edip bütün kadıaskerlere öncü oldular.
Mevlânâ Hasan-ı Kayseri: Fıkıh ilminde çok önemli bir yeri vardır. Arûz-ı Endülüsî’ye kısa ve makul bir şerh yazmıştır: Muhyiddin öğrencilerindendir. Tahsil ve bilgisini tamamlamak için Şam’a giderek orada olgunluk ve ilim tahsil etti.
Orhan Gazi zamanında Sultan Hacı Bektaş-ı Velî neseb-nâmesinin özellikleri
Allah sırrını kutsasın
Safa dostlarınca şöyle bilinsin ki Hünkâr hazretleri çocukluk çağlarında hiç bir zaman çocukların içine karışıp oyun oynamakla yakit geçirmedi.
Mübârek zâtında bazı haller ortaya çıkıp türlü türlü kerâ- metler gösterir ve inci saçan ağızlarından hikmet dolu kelimeler duyulurdu. Cidden dünyaya meyletmedi, boş şeylere ve nefsine uymadı. Hemen gece ve gündüz hâli ibâdet, taat, dünyadan el etek çekme idi. Hatta Horasan’da babası Allah emrine varınca (vefat edince) Hacı Bektaş’a sultanlığı arz eylediler, kabul etmedi. Tam kırk sene büyük çile çekip gündüz oruçlu ve gece ayakta olup ibadetle, perhizle, zühd ve takvâya meşgul idiler.
Allahu Taâlâ’nm yardımıyla şöyle yetişmişlerdi ki gece ruhları cisimler âleminden ruhlar âlemine geçtiğinde nefsleri dünya sıfatından görünürdü.
Kurb (yakınlık) âleminde âşinâ olana âşinâlık gösterirdi. Peygamberlik sırlarının içyüzü, Allah’ı bilmenin kemâli, öteler ilmi ve velilik kendilerinden zâhir olurdu. Bir mertebeye ulaşmışlardı ki;
“Bâtm-ı esrâr-ı Ali bendedir” derlerdi. Sonunda bir gün Horasan erenleri Hacı Bektaş’tan işaret istediler. Büyük bir toplantı yerinde hepsine kerâmet belirtilerini gösterdi. En sonunda;
“Şeyhler kanunu üzre sana kâmil bir mürşid (yol gösterici) lâzımdır ki Hakk yoluna gitmen için rehber ola” dediler.
“Nola bize bir pir ola ki irşad ehli işaretlerini göstere” dedi Gazi Hüdâvendigâr.
Huzurunda bir kimse kerâmet işaretlerini göstermeye gücü yetmedi. Sonunda kendileri bütün Horasan erenleri huzurunda mükemmellik mertebesini işaret edip bütün Horasan büyükleri hayretler içinde kaldılar. Ancak Hak tarafından Rabbânî ilhâm ile Hacı Bektaş-ı Velî, ‘
“(Bu kusurlar sahibi hakirin atası) kutuplar kutbu, âriflerin sultanı, doksan binlerin başı Türkistan piri Hoca Ahmed Yesevî ibn MuHammed Hanefî hazretlerinden Allah rahmet eylesin fakirlik cihazını onlardan kabul edip onların irşâdma tâbi olduk ve onlardan me’zun olup irşad olduk” diye işaret buyururlardı.
Dervişlerin fakirlik cihazı şunlardır; kubbe elif tâc, hırka, seccade, çerağ, sofra ve alemdir. Cibrîl-i Emîn aleyhisselâm cennetten Hazret-i Muhammed aleyhisselâm’a Allah emriyle getirmişti. Hazret de usul ve esasıyla imam Ali’ye teslim etmişti. O da oğlu imam Hüseyin’e vermişti. Onlardan İmam Zeynelâbidin’e değmişti. Onlardan Ibrahim-i Mükerrem hazretlerine değmişti. İbrahim-i Mükerrem, lanetli Mervan’ın hapsinde iken Horasan’dan Ebu Müslim-i Mervî hazretleri gizlice çıktı, kubbe elif tâcı, hırka, c’ferağ, sofra, alem ve seccadeyi îbrahim-i Mükerrem hapiste iken usul ü erkânı ile Ebu Müslim-i Mervî’ye emanet etti istanbul day tours.
Musa Kâzım
O da imam Muhammed Bâkır’a teslim etti. O da oğlu imam Cafer’e tapşırdı. O da imam Musa Kâzım’a verdi. O da oğlu Horasan Sultanı Ali bin Musa Rıza’ya ulaştırdı. O da ariflerin sultanı doksan binlerin başı atamız ceddimiz Türkistan piri Hoca Ahmed Ye- sevî bin Muhammed Hanefî’ye tapşırdı. Hoca Ahmed Yesevî rahmetullahi aleyh doksan bin müridi var idi. Her biri beşer onar kere o kubbe elif tacı, hırka, alem ve seccade vaslalarını istediklerinde birine vermeyip;
“Bu vaslaların sahibi var, bizde emanettir. Sahibi ortaya çıktığında ona teslim ederiz” diye müritlerine böyle buyururlardı. Ta ki Sultan Hacı Bektaş-ı Velî ortaya çıkıp Hoca Ahmed Ye- sevî’den irşad olup o tâc, hırka, alem ve seccâde vaslalarını;
“Babandan miras fakirlik cihazındır” diye Hacı Bektaş’a emanet etti. Zira bu vasla tâc, hırka ve seccâdeye lâyık olmaya belirtiyi Hacı Bektaş gösterdi. Her kim ki o kisvetlere ve o cihazlara işaret gösterdi, büyükler kutbu ki kutuplar kutbu mertebesidir. Bu mertebenin bâtını Muhammed Mustafa’nın peygamberliği ve Ali Murtaza’nın veliliğidir. Hassaten, bu mertebe irs yüzünden Peygamberimizin nesebinden başkasına nasip olmaz.
Hacı Bektaş-ı Velî Neseb-nâmesi: Mübârek isimleri Seyyid Muhammed Hacı Bektaşî el-Horasanî diye tanınmıştır. Allah sırrını aziz eylesin. Seyyid İbrahim’ Mükerrem’in oğludur. İbrahim Mükerrem, Mervan’ın hapsinde merhum oldu. İbrahim Mü- kerrem, Ali Musa Rıza oğludur. O da İmam Kâzım oğludur. O da İmam Câfer-i Sadık oğludur. O da İmam Muhammed Bâkır oğludur. O da İmam Zeynelâbidin oğludur. O da İmam Sultan Hüseyin oğludur. İmam Hüseyin’in babası Aliyyü’l-Murtaza kerremal- lahu vechehûdur. İmam Hüseyin’in anası Hazret-i Fâtımatü’z- Zehrâ’dır ki Hazret-i Muhammed aleyhisselâmın kızlarıdır. Şeyh Ahmed Yesevî menakıbında böyle buyurmuşlar. Beyt:
Nesl-i Şâh Murtaza ceddeş Nebiyyi Hâşimî Der tevârîh încâ-nist Hâcı Bektaş-ı Velî
Bu takdirce Horasan seyyidlerinin, Hünkâr’m sahih nesepli olduğuna şüpheleri yoktur. Şüphe eden Allah korusun günahkâr olur. Ama Ayn-ı Ali Tarihîde böyle yazmış, lâkin karine yakındır. Ama atalarının künyeleri ile yazmış.